psikoloji tanım açıklama sorun tedavi yöntem hastalık psikanaliz freud sigmund ruhbilim psychology psikoloji adler psikopatoloji şizofreni parapsikoloji psikoterapi psikopati otizm psikanaliz şizofreni parapsychology cure therapy disease illness behaviouralism health autism psychoanalysis

Özel Arama

23 Eylül 2008 Salı

Sineterapi Nedir?

Sinemanın insan üzerinde yarattığı korku, heyecan, öfke, sevinç, coşku ve aşk gibi duyguların işlenmesine, analizine ve olumlu modelleme temellerine danan bir yöntemdir sinema terapisi. Bu yöntemle duyguların artan şiddetini terapilerimizde itici ekstra bir güç olarak kullanırız.

Filmde işlenen konu ve karakterler üzerinden analizler yapılıp danışanlarımızın doğrudan yaşadıkları sorunla alakalandırırız. Hikayeler ve metaforlar üzerinden yapılan psikoterapiler için etkili bir araçtır sine-terapi. Sinema, hikaye ve metaforlar anlamında geniş bir kaynak gibidir. Sanki gerçek yaşamın tamamı damıtılarak sinemada sunulur bizlere. İnsana dair ne varsa sinemada bulmak mümkündür. Bu zenginlik görsel ve işitsel yönü ile insan üzerinde derin etkiler ve duygusal dalgalanmalar yaratır. Amacımız sinemanın insan üzerinde yarattığı duygusal esinti ile yelkenlerimizi doldurup psikoterapi yolculuğunda daha hızlı yol almaktır.

Ayrıca danışanlarımızın film üzerine yaptıkları konuşmalar, analizler onların stresle baş etme stratejileri, kimlik örüntüleri ve bilinçdışı savunma düzenekleri hakkında bize net bilgiler verir. Bu bilgilari de psikoterapilerimizin bir parçası haline getiririz.

Yaptığımız çalışmalarda filmleri 3 boyutlu olarak anlamaya ve analiz etmeye gayret ediyoruz. Bunun için filmi nasıl izlemeleri gerektiği ile ilgili kısa bir bilgilendirmenin ardından, önceden belirlediğimiz filmle ilgili sorular veriyor ve bunla ilgili düşüncelerini yazmalarını istiyoruz.

1)Bir filmi seyrederken yanlıca senaryoda geçen konuyu takip edebilirsiniz. Bu genellikle herkesin yaptığı gibi konuyu takip etmekten ibarettir.

2)Senaristin konu içerisine gizlediği sembolik mesajları yakalayabilirsiniz. Burada konunun ötesinde filmde verilmek istenen mesajı algılarsınız.

3)Senaristin de düşünmediği, ancak senaryoyu yazarken istemeden beyaz perdeye yansıttığı bilinçdışını analiz edebilirsiniz. Tahmin edebileceğiniz gibi asıl bizim üzerinde durduğumuz kısım.

Analizde ağırlık 2 ve 3. boyut üzerinde toplanıyor. Bunun sebebi şu; Bir filmde senaristin bilinçdışı o fark etmeden beyaz perdeye yansımış ise ve bu film kitleler tarafından büyük bir coşku ile karşılanıyor ve insanları akın akın sinemaya çekiyorsa, film bilinçdışımızda evrensel bir çelişkiye, sıkıntıya temas ediyor demektir. Evrensel düzeydeki bir bir çelişki ise herkeste ortaktır. Analiz edilmesi, işlenmesi en temeldeki dürtülerimize deşarj imkanı verecektir.

SİNEMATERAPİ - MATRIX



İnsan eli ile üretilen, ortaya koyulan eserin her birinin psikolojik açıdan analiz değerleri yüksektir. İnsan ortaya koyduğu, ürettiği her eserde bilerek yada bilmeyerek kendini iç dünyasını, yaşadığı dünyayı, yaşamı – ölümü ve yeniden doğuşu anlatır. Bu anlatılar sözel anlatımdan başlayıp, tiyatroya son olarak da gelişen görsel ve işitsel efektlerle ile beyaz perdeye kadar değişik yollardan nesilden nesile aktarılır. Masallar hikayeler anlatıldığı yere ve zamana göre değişiklikler gösterseler de, temelde anlatılan hikayelerin özünde, hep aynı düşünsel simgelerin ve konuların işlendiğini görürüz. Bugün sinemada da bunu yaşıyoruz. GERÇEK Mİ DÜŞ , DÜŞ MÜ GERÇEK? Varoluşumuz kadar eski olan bu soru Matrix filmiyle yine gündeme geldi.

İlkçağ filozoflarından platon idealar sistemi diye bir düşünce atmıştır ortaya. Bu düşünceye göre 5 duyu ile algıladığımız nesneler gerçek değil, gerçeğin birer yansıması olan gölgelerdir. Gerçeğe ulaşmak için akıl yürütmemiz gerekir. Platon bu düşünceyi yaklaşık 2400 yıl önce ortaya atmış ve daha iyi anlaşılabilmesi için mağarada yüzü duvara dönük yaşayan bir esirin hikayesini anlatmıştır. Mağaradaki bu esir, dışarıdaki gerçek nesnelerin yansıyan gölgelerini görüyordur bu duvarda. Gölgeleri gerçek sanır. Oysa bu gölgeler asıl nesnelerin sadece birer yansımasıdır. Köle yüzü hep duvara dönük olduğu için gerçek dünya hakkında ancak bu gölgelere bakarak bir akıl yürütebilir. Tabii eğer gölgelerin gerçek olup olmadığından şüphelenebilirse.
Buradan yola çıkan Platon yaşadığımız dünyayı beş duyu ile algılayan bizlerin de aynı durumda olduğunu ileri sürer. Beş duyu ile algıladığımız nesnelerin işte bu gölgeler gibi sadece gerçeğin birer yansıması olduğunu ileri sürer.

Bu hikayenin 2400 yıl önce anlatıldığını söylemiştik. Ancak bugün bu hikaye beyaz perde de olsa hala değişik biçimlerde anlatılıyor. Her ne kadar gelişen teknolojinin nimetlerinden yararlanılarak bazı değişiklikler yapılsa da hikayenin özü yine aynı. Evet Matrix den bahsediyorum. 2400 yıl önceki platonun mağaradaki köle hikayesinin çağdaş versiyonu. Hikayenin özü yine aynı, mağarada köle olduğunun farkına varıp, özgürlüğe, gerçeği bulmaya, özüne ulaşmaya duyulan merak ve arzu.

Kültürümüzde de bu tür anlatılar oldukça yaygındır. Tasavvufa göre tüm dünyadaki nesneler, aslında tanrının birer yansımalarıdır. Asıl olan tanrıdır. Bizler dahil tüm varlıklar onun farklı şekillere bürünmüş tezahürleriyizdir. Ve her varlık varoluşu gereği özüne doğru akmak, onunla bütünleşmek arzusundadır. Akarsuların birleşerek denize akmak istemeleri gibi. İşte tasavvufa göre de bu özünden kopuş ve ayrılık bizi tıpkı platonun mağarasındaki köle gibi
gölgeler dünyasının esiri yapar.

Yukarıdaki örneklerden sonra şu soruyu sormak gerekir. Bizler bir düş dünyasında mı yaşıyoruz? Gerçek dediğimiz elle tutup gözle gördüğümüz dünya, aslında gerçeğin bir yansıması olabilir mi? Eğer bu saydıklarımızın, hiçbir bilimselliği olmayan saçmalıklar olduğunu, masallar veya hikayeler olduğunu düşünüyorsanız, sıkı durun. Fizikte şuan popüler olan 11 boyutlu evren teorisine göre, bu mümkün.


Şu an yaşadığımız evren 4 boyutlu bir evren. En, boy, genişlik, ve zaman. Bir fotoğraftaki resim ise 2 boyutlu sadece eni ve boyu var resmin kalınlık ve zaman yok. Nasıl ki 4 boyutlu evrenin yansıması 2 boyutlu bir fotoğraf olabiliyor ise, 11 boyutlu evrenin yansıması da, bizim yaşadığımız 4 boyutlu evrenimiz olabiliyor ünlü fizikçi Hawkging'e göre.

Pek iyi bu ve benzeri bazı hikayeler niçin binlerce yıldır anlatılıyor, oynanıyor, filme çekiliyor olabilir acaba. Tarih içerisinde hemen her kültürün efsanelerinde masallarında, varolan ve özünde aynı konunun işlendiği bu ve benzeri hikayelerin kaynağı ne? Bu kültürler birbirlerinden habersiz, nasıl oluyor da benzer efsaneler, hikayeler, metaforlar yaratıyor ve benzer sorular sorabiliyorlar. Bu ortaklık yoksa bizim aynı bütünün-gerçeğin tezahürleri olduğumuza mı işaret? Eğer gerçekten öyle ise, biz o bütünün gölgeleri olmuş olmazmıyız?
Son olarak bütün bunlar doğru ise ne içinyaşıyoruz? Dahada köyüsü bütün bunlar birer saçmalıksa ne için yaşıyoruz...


PSİKO-SOSYAL ANALİZİ

Gösterime girdiğinde herkeste büyük ilgi uyandırdı. Tv. Programlerı yapıldı, yazıldı. Hatta bir felsefe dergisinde ''Kırmızı hap mı? Mavi hap mı?'' diye kompozisyon yarışmaları bile düzenlendi. Filmin bukadar ilgi görmesini, kimileri hareketli sahnelere ,kimileri ise taşıdığı dinsel temalara bağladı.

Bence filmin bukadar büyük ilgi görmesinin altında yatan ana neden, bilinçdışının telafi edici yönü. Bilinçdışı tehlikeyi herzaman olduğu gibi bizden önce farketti. Ve bu filmin yazılması, çekilmesi kaçınılmaz oldu. Gösterime girdiğinde ise bilinçdışımızın ihmal edilmiş yönleri, bizi bu filme çekti. Pekiyi, neydi bu bilinçdışının ihmal edilen yönleri? Ve bizi neye karşı uyarıyorlardı.

Serinin birinci filiminde, özellikle vurgulanan tek şey vardı ''GERÇEK NEDİR?'' ve ''UYAN'' ... Pekiyi biz gerçekten uyuyormuyuz?... Gördüğümüz herşey aslında bir yanılsama, bir düş mü?... Eğer, dış dünyanın gerçekliğini beş duyumuzla (görme,işitme ,tat,koku ve dokunma) test ediyorsak, beş duyumuz ,sadece sinirsel iletiyle beynimize ulaşan elektirik sinyallerinden ibaret. Dolayısıyla gördüğümüz herşeyin bir yanılsama olması ihtimali mümkün. Ancak ben bu tartışmayı, felsefecilere bırakıp, olayı somut dünyadan hareketle, bilinçdışı içerikler açısından değerlendirmek istiyorum.

Evet bugün biz bir düş dünyasında değiliz, bir küvezde yaşamıyoruz ve başımızdan kollarımıza kadar kablolar yok. Ancak, yaşadığımız dünyada kendi korunma reflekslerini oluşturmuş hakim siyasal, ekonomik, kültürel bir yapı var. Ve bu yapı kendi devamlılığı için, oluşturduğu ideal insan tipinin üzerinde yükseliyor. Hem de giderek artan bir hızla. Yükseldikçe de (Matrıxdeki makinalar gibi.)onu yaratan insanın kontrolünden çıkıyor.

Bu yapının insan doğasına nekadar uyduğunu ise günümüz insanının kalabalıklaştıkça yalnızlaşan, ekonomik olarak kalkındıkça, ruhsal olarak dibe vuran yaşamına bakarak anlayabiliriz.

Kontrolden çıkan bu sistemimin görünmez kabloları bize sürekli ''Mutlusun, terfi ettin, zengin bir adamla evlisin, yeni bir araba aldın,okulu bitirdin'' demesine rağmen taa içimizde..., derinliklerimizde...,tanımlayamadığımız..., bizi rahatsız eden ve sürekli dönüp duran birşeyler var. Neo; nun içinde dönüp duran ve onu sürekli rahatsız eden o şey gibi. O şeydi Neoyu Morpheusa götüren . Ve yine o şey sizi bu yazıyı buraya kadar okumaya iten...

Ancak Neo, varoluşsal yolculuğuna , Morpheusa gitmekle değil, Kırmızı hapı seçmekle başlar. Morpheus ona yolu gösterir , ancak seçimi Neo yapar ve tavşan deliğinin derinliklerine doğru gizemli bir yolculuğa çıkar. Hemde geri dönülmez bir yolculuğa.

Pekiyi şimdi de ben size soruyorum ,Varoluşsal yolculuğunuzda; KIRMIZI hap mı? yoksa MAVİ hap mı?....

NE o... Tavşan deliği çokmu karanlık.......... :)

HÜCUM TERAPİSİ

Uygulanan yoğun bir terapi programıdır. İnsana hasta ve hastalık perspektifinde değil, gelişen ve hızla değişen değerler karmaşası içerisinde kaybolmuş ve kendi yolunu arayan, boşlukta bir varlık olarak yaklaşırız. Bunun için onunla birlikte girdiğimiz bu yolculuğu tedavi değil ruhsal, duygusal bir eğitim ve gelişim süreci olduğunu aklımızdan çıkarmayız. Bu süreçte hedefimiz ise bildiklerimizi danışanlarımıza öğreterek, onların uygulamalı bir biçimde psikolojik analiz yapabilme ve empati-sempati kurabilme yeteneklerini artırmaktır. Böylece birey kendi ile, etrafını kuşatan nesneler ile veya diğer insanlarla derinlemesine tatmin edici ilişkiler yaşayabilir. Bu yüzdendir ki sadece ruhsal sorunu olan arkadaşların değil yaşamında ve ilişkilerinde kaliteyi arttırmak ve daha görerek hissederek yaşamak isteyen herkesin böyle bir süreçten geçmesi, gerektiğine inanıyoruz. Böyle bir sürecin bu arkadaşlara iş, aile, okul ve özel ilişkilerinde belirgin bir kalite artışını sağlayacağını düşünüyoruz.

HÜCUM TERAPİSİNDE NELER YAPILIR?

İlaçlar bir psikiyatrın gözetiminde kademeli olarak bıraktırılır. Hipnozla birlikte bilişsel, davranışçı, dinamik ve varoluşçu tekniklerin hepsi birden bütüncül perspektifte kullanılır. Nelerin kullanılacağına danışanlarımızın durumuna göre bizler karar veririz.

Danışanlarımız 10 gün boyunca saat 10:00 ila 18:00 arası tedavinin uygulanacağı terapi merkezinde vakit geçirirler. Günde 2-3 saat bire bir terapiye girerler. Toplam 40 saatlik bireysel bir programdır. Günün geri kalanında ise sinema terapisi uygulanır. Sinema terapisi bizim geliştirdiğimiz etkili bir yöntemdir. Bazı sinema filmlerinin özel bir yöntemle izletilmesi esasına dayanır. 10 günlük süre zarfında danışanlarımızın %90'nında değişen oranlarda ilerleme kaydedilir. Görüşmeler haftada bir iki haftada bir ve ayda bir şeklinde azalan periyotlarla son bulur. Ayda bire düştükten bir süre sonrada danışanlarımızla yaptığımız karşılıklı görüşme sonucunda, eğer bize hazır olduklarını söylerlerse terapiyi noktalarız.

Bu süreç boyunca ve sonrasında danışanlarımıza bize istedikleri anda (24 saat) ulaşabilme imkanı tanırız. Terapi bitmiş dahi olsa en az 2 yıl boyunca danışanlarımızı mail veya telefon yolu ile takip eder durum ve gidişatları ile ilgili onlardan bilgi alırız.

Hücum terapisi dört aşamadan oluşur. İlk aşamada derinlemesine bir yaşam öyküsü alınır. İkinci aşamada danışanlarımız bilgilendirilerek, duygusal empatik yeteneklerinin arttırıldığı bir duygusal- ruhsal eğitim süreci yaşarlar. Üçüncü aşamada ise artan yetenekleri ve sezgi gücü ile kendilerini ve çevrelerini tıpkı bizler gibi analiz edebildikleri bir döneme girilir.
Bu dönemde kazanılan beceriler grup terapilerinde test edilir. Danışan grup içerisinde diğerlerini ve kendini analiz edebilir. Ne kadar gelişme kaydettiğini görme imkanı bulur. Artık kendilerindeki gelişmeleri veya sorunları bizler kadar net görürü bir hale gelmiştir.

Dördüncü ve son aşamada ise artık değişmesi gereken duygu ve davranışları danışanlarımız net bir şekilde görür. Bu son aşamada danışanlarımıza öğrettiğimiz kendi kendine hipnoz yöntemi ve davranışçı bazı tekniklerle hastalıklı yönün üstüne gidebilir görünmez olan düşmanı daha net görüp yok edebilir hale gelir.


HÜCUM TERAPİSİNDE AŞAMALAR

1)ANLATMAK:Danışanın kısa ön bilgileri alındıktan sonra serbestçe sorununu anlattığı bölüm

2)BİLGİLENMEK: Danışan, sorunu hakkında terapist tarafından bilgilendirilir. Sorun analitik yönelimli bütüncül psikoterapi perspektifinde formüle edilir.

3)KAVRAMAK: Sorunu hakkında bilgilenen danışan bu bilgileri yaşadığı sorunla ve dış gerçeklikle alakalandırma becerisi kazanır. Bilgiyi sindirir.

4)İÇGÖRÜ: Kendisi hakkındaki tasarımını daha doğru bir zemine oturtmaya başlar. Eksiklerini fark eder. Savunma düzeneklerini bilir ve yakalar. Bunları kabullenmede zorluk yaşamaz.

5)UYGULAMA: Sorunları ve nedenleri konusunda derin bir iç görü kazanan danışanın bunları değiştirmeye çalışması, iradi bir çaba göstermesi. Eski alışkanlıkların ve dürtülerin hastalıklı davranışı zorlamasına karşın, danışan iradi bir çaba ile sağlıklı olan davranışı uygular.

6)DEĞİŞİMİN İÇSELLEŞMESİ: İlk başlarda zorlanarak yapılan sağlıklı davranışların otomatikleşmesi benliğin bir parçası haline gelmesi. Bu aşamada sağlıklı davranışlar artık danışanın kişiliğinin bir parçası olmuştur.

7)TRAVMAYA DAYANIKLI HALE GELMEK: Gelecekte karşılaşılması muhtemel travmalara karşı danışanın etkin baş edebilme stratejileri ve yaşam becerileri kazanmasını sağlayarak değişimi kalıcı hale getirmek.