psikoloji tanım açıklama sorun tedavi yöntem hastalık psikanaliz freud sigmund ruhbilim psychology psikoloji adler psikopatoloji şizofreni parapsikoloji psikoterapi psikopati otizm psikanaliz şizofreni parapsychology cure therapy disease illness behaviouralism health autism psychoanalysis

Özel Arama

6 Temmuz 2008 Pazar

Travmalar ve Travmalarla Başetme Yolları

Özellikle son yıllarda ülkemizde ve dünyanın genelinde sıkça yaşanmaya başlanan deprem ve sel gibi diğer doğal âfetler, savaşlar ve silâhlı çatışmalar, trafik kazaları, saldırılar, işkence ve tecavüz gibi olaylara mâruz kalan kişiler korku, dehşet ve çâresizlik yaşamaktadırlar. Çok yakın geçmişte Çin’de yaşanan ve tüm dünyayı üzüntüye boğan deprem felâketi ile beraber yeni vak’aların da ortaya çıkacağı kesindir. Bu olaylar insanın ruh sağlığını olumsuz etkilemekte ve etkisi yıllarca sürebilecek izler bırakabilmektedir. Günlük rutin işleyişi ve işlevselliği bozan, beklenmedik bir şekilde gelişen, dehşet, endişe ve panik yaratan, kişinin yaşamış olduğunu anlamlandırmaya çalışma süreçlerini bozan bu tür olayları “travmatik yaşantılar” olarak adlandırmaktayız. Travma, ruhsal ve/veya bedensel bütünlüğü bozan her türlü yaralanmaya, örselenmeye verilen genel isimdir.Daha detaylı bir açıdan baktığımızda, “ruhsal travma” kapsamına fiziksel ve duygusal tâcizler (dövülme, gasp olayları, çocukluk çağından beri süregelen sevgisiz ortam, sağlık, eğitim, barınma ve beslenme gereksinmelerinin karşılanamaması vb.), cinsel tâcizler, doğal âfetler, yangınlar, trafik kazaları, savaşlar ve çatışmalardan etkilenmek girmektedir. Ruhsal travmayı izleyen dönemde bâzı kişilerde önce “Akut Stres Bozukluğu”, bâzı kişilerde de bunun sonrasında “Travma Sonrası Stres Bozukluğu” veya diğer adı ile “Posttravmatik Stres Bozukluğu” dediğimiz bir durum gelişebilmektedir. Akut Stres Bozukluğu travma oluşumundan sonraki ilk 1 aylık süre içinde gözlenir. Travma Sonrası Stres Bozukluğu’nda ise travmatik olayın üzerinden 1 ay geçmiş olmasına rağmen olayın etkilerinin hâlâ devam etmesi söz konusudur.

Amerikan Psikiyatri Birliği’nin 2000 yılında yayınladığı zihinsel bozuklukları tanımlama ve sınıflama sistemine göre (DSM-IV-TR) Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) için tanı ölçütleri şu şekilde belirlenmiştir:

1. Kişi aşağıdakilerden her ikisinin de bulunduğu bir biçimde travmatik bir olayla karşılaşmıştır:

•Kişi, gerçek bir ölüm veya ölüm tehdidi, ağır yaralanma veya kendisinin veya başkalarının fizik bütünlüğüne bir tehdit olayını yaşamış, böyle bir olaya tanık olmuş veya böyle bir olayla karşı karşıya gelmiştir.

•Kişinin tepkileri arasında aşırı korku, çaresizlik veya dehşete düşme vardır. Çocuklarda ise bu tepkiler yerine dezorganize veya ajite davranış şeklinde dışavurum görülmektedir.

2. Travmatik olay aşağıdakilerden biri veya daha fazlası yoluyla sürekli olarak yeniden yaşanır:

• Olayın sıkıntı veren anıları düşlemler, düşünceler veya algılar şeklinde elde olmadan tekrar tekrar hatırlanır. Yine çocuklarda travmanın kendisi ya da değişik yönleri tekrar tekrar oynadıkları oyun formatında sergilenmektedir.

• Olay sık sık, sıkıntı veren bir biçimde rüyada görülür. Çocuklarda da bu rüyalar içeriğini anlamadan görülen korkunç rüyalar olarak ortaya çıkmaktadır.

• Kişi travmatik olay sanki yeniden oluyormuş gibi davranır veya hisseder.

• Kişi travmatik olayın bir yönünü çağrıştıran veya andıran iç veya dış olaylarla karşılaştığında yoğun bir psikolojik sıkıntı duyar ve/veya fizyolojik tepki (çarpıntı, terleme, titreme, nefes darlığı gibi) gösterir.

3. Kişi aşağıda belirtilen kaçınma davranışlarından en az üçünü yaşar ve genel tepki düzeyinde azalma görülür:

• Travmaya eşlik etmiş olan duygu, düşünce veya konuşmalardan kaçınma çabaları.

• Travma ile ilgili anıları uyandıran etkinlikler, yerler veya kişilerden uzak durma çabaları. (örn. trafik kazası geçirmiş bir kişi araba kullanmak veya arabaya binmek istemeyebilir; uyku esnasında depreme mâruz kalmış bir depremzede uyuyamaz veya geceleri yalnız kalamaz.)

• Travmanın önemli bir yönünü anımsayamama.

• Önemli etkinliklere karşı ilginin veya bunlara katılımın belirgin olarak azalması.

• İnsanlardan uzaklaşma veya insanlara yabancılaştığı duyguları.

• Duygulanımda kısıtlılık (örn. sevme duygusunu yaşayamama, “taşlaşmış” gibi olma.)

• Bir geleceği kalmadı duygusunu taşıma (örn. bir mesleği, evliliği, çocukları veya olağan bir yaşam süresi olacağı beklentisi içinde olamama).

4. Aşağıdakilerden ikisinin veya daha fazlasının bulunması ile belirli, “artmış uyarılmışlık” belirtilerinin sürekli olması:

• Uykuya dalmakta veya sürdürmekte güçlük.

• Huzursuzluk ve yerinde duramama hâli veya öfke patlamaları.

• Düşüncelerini belirli bir konu üzerinde yoğunlaştırmada zorluk çekme.

• Her an tetikte olma, aşırı dikkatlilik.

• Aşırı irkilme tepkisi gösterme (örn. telefon sesleri, kapı çarpması, kamyon gürültüsü gibi sesler kişilerin âniden irkilmelerine sebep olup oldukça sıkıntı verebilir.)

TSSB’nda Başlangıç, Süreç ve Gidiş:

DSM-IV-TR’ye göre semptomların başlangıcını ve süresini belirtmek için aşağıdaki belirleyiciler kullanılmaktadır:

Akut: Semptomlar 3 aydan daha kısa sürdüğü zaman.

Kronik: Semptomlar 3 ay veya daha uzun sürdüğü zaman.

Gecikmeli Başlangıçlı: Travmatik olayla semptomların başlangıcı arasında en az 6 ay geçtiği zaman.

TSSB, çocukluk dönemi de içinde olmak üzere herhangi bir yaşta başlayabilir. Başlangıcın en yüksek olduğu dönem genç erişkinlerdir. Semptomlar genellikle travmadan sonraki ilk 3 ayda başlarsa da semptomlar başlamadan önce aylar, hâttâ yıllar geçtiği de olabilir. Semptomların süresi değişebilir. Klinik vak’aların yarısında 3 ay içinde düzelme olur, birçoğunda da semptomlar travmadan sonra 12 aydan daha uzun sürer. Travmatik olayın şiddeti, süresi ve kişinin olaya yakınlığı böyle bir bozukluk geliştirmeyi belirleyen en önemli etkenlerdir. Toplumsal desteklerin, âile öyküsünün, çocukluk yaşantılarının, kişilik değişkinliklerinin ve daha önceden bulunan zihinsel bozuklukların TSSB geliştirmeyi etkileyebildiğine ilişkin bâzı kanıtlar vardır.

TSSB için Risk Faktörleri, Cinsiyet Açısından Farklılıklar

Travmatik olay yaşayan veya yoğun stres yaratan bir kriz dönemi geçiren neredeyse herkes “stres tepkileri” gösterebilir ve problemler yaşayabilir. Bu herkesin hasta olduğu anlamına gelmez. Hâttâ bir süre sonra birçoğu da bu problemlerden büyük ölçüde kurtulabilirler. Bâzı kişiler ise TSSB yaşamaktadır. Âilede psikiyatrik bir bozukluğun olması, erken çocukluk döneminde davranış bozukluklarının olması, eğitim düzeyinin düşük olması, küçük yaşta âileden ayrılma, daha önceden var olan depresyon ve yeterli çevresel desteğin olmaması gibi faktörler TSSB’nin gelişmesi riskini arttırmaktadır.

Toplumda her üç kişiden biri hayatlarının belli bir evresinde ağır travma yaşarlar. TSSB bunlardan %10-20’sini etkilemektedir. Hayat boyu TSSB’ye rastlama oranı %8 bulunmuştur. (erkeklerde %6, kadınlarda %8). Kadınlarda cinsel tecavüzler ve fiziksel tâciz daha yüksekken, erkekler de silâhlı saldırı ve çatışma şeklindeki etkenlere daha sık rastlanmaktadır. Kadınlarda semptomlar daha şiddetli olup, hastalık da daha uzun sürmektedir.

TSSB’de TEDAVİ

Erken tedavi sorunun sürüp gitmesini engelleyen en önemli etkendir. Bu nedenle, sorunları paylaşmak önemlidir. Yaşanan sorunların bir uzmana danışılması tedavide ilk adım olacaktır. Çünkü travma sonrasında oluşan stres belirtilerinin ilâç ve/veya psikoterapi ile tedavi edilmesi mümkündür. Hastalığın seyrine, hangi belirtilerin ön plânda olduğuna göre gereken ilâç tedavisi mutlaka uzman bir psikiyatr tarafından düzenlenmelidir.

Belirli bir travmaya mâruz kalmış bir hasta ile karşılaşan uzmanın yaklaşımında üç ana öğe yer almaktadır:

1. Hastaya tam bir destek vermek ve onun yanında olduğunu hissettirmek.

2. Hastanın yaşadığı olayı tartışması konusunda onu cesaretlendirmek.

3. Yaşadığı rahatsızlıkla ilgili baş etme mekanizmalarını öğretmek.

Bunların yanı sıra sedatif ve hipnoz uygulamaları da tedavide son derece yararlı olmaktadır. Hastayı bu rahatsızlığından farmakoterapi ve/veya psikoterapi uygulamaları ile kurtulacağı konusunda ikna etmek, ayrıca hasta ve aileler için ek destek sağlayarak onları TSSB olan hastalar için özel olarak oluşturulan bölgesel ve ulusal destek grupları konusunda bilgilendirmek ve haberdar etmek tedavinin diğer önemli hususları arasında yer almaktadır.

TSSB’nin tedavisinde kullanılan psikoterapik tedavi yöntemi davranış terapisi, bilişsel terapi ve hipnoz içerir. Psikoterapilerin kısa süreli yapısı bağımlılık riskini de azaltmaktadır. Terapistin tedavi çerçevesinde edindiği diğer bir rol de hastanın yaşadıklarını inkâr etmesini durdurma ve bunları kabûllenmesini sağlamaya yöneliktir. Hasta travmatik olayla ilgili yaşadığı hisleri ifâde etmede ve anlatmada cesaretlendirildiği gibi gelecekle ilgili plânlar yapması konusunda da yönlendirilmektedir.

Hastalığın tedavisinde iki büyük psikoterapik yaklaşım kullanılmaktadır:

1. Hastanın yaşadığı travmatik olayla yüzleştirilmesi: Bu yaklaşımda hastanın olayı ve olay anında yaşadıklarını hayâl etmesini teşvik (imajinasyon) etmenin yanı sıra hastanın olayı yaşadığı yer, mekân veya durumda bulundurulması sûretiyle olayı yerinde yeniden canlandırmasını sağlama (in vivo) yöntemleri kullanılmaktadır.

2. Hastaya stres ile baş etme yollarının öğretilmesi: Bunların arasında gevşeme (relaksasyon) yöntemleri ve stresin üzerinden gelmenin bilişsel yaklaşımları vardır.

Yukarıda bahsi geçen bireysel tedavi tekniklerine ek olarak grup ve âile terapilerinin de TSSB vakalarında yararlı olduğu klinik çalışmalarla kanıtlanmıştır. Grup tedavilerinin avantajları çeşitli travma deneyimleri olanların yaşadıklarını birbirleri ile paylaşmaları ve grup üyelerinin birbirlerini desteklemeleridir.

Semptomların belirgin bir şekilde ciddileşmesi, intihar veya diğer hayatî riskler gelişmesi durumunda ise hastanın derhâl hastaneye yatırılması gerekmektedir.

TSSB olan çoğu kişi bu konuda bir yardım almamaktadır. TSSB semptomları gösteren bir hasta gerekli olan tedaviyi almadığı takdirde;

• Sosyal ve meslekî hayatı ile duygusal dünyasında bozukluklar oluşması (örn. boşanmalar, işsiz kalma, hayattan zevk alamama gibi),

• Hayat kalitesinin azalması (örn. madde bağımlılığı gelişmesi, intihar girişimleri gibi),

• Diğer fiziksel ve psikolojik sorunlara eğiliminin artması (örn. gastrit, hipertansiyon gibi fiziksel; depresyon, Panik Bozukluğu gibi psikolojik problemler) kaçınılmazdır.