Memleketimizde son senelerde, mahreci şüpheli bir ihracat malının, bulunmaz bir hint kumaşı gibi, memleketimizin fikir ve kıymet âlemine sürülmesi yolunda gösterilen gayretler beni bu satırları yazmağa sevk etti. Mahreci şüpheli bu ihracat malı ırkçılıktır.
Biz bir millet olarak kendimizi kimseden aşağı görmeyiz ve değiliz. Milletimizin kabiliyetine, hakikî medeniyet ve kültür istidadına, «mükellef olduğu insaniyet vazifelerine» sarsılmaz ve bütün bir imanımız vardır. Fakat bununla, ortada dolaşan, haris ve sergüzeştçi maksatlarla ileri sürülmüş olan yabancı malı ırkçılık propagandasını katiyen birbirine karıştırmamalıdır. Kendimizi hiç kimseden aşağı görmemek insan olmak haysiyeti ile en esaslı haklarımızdan biridir. Fakat, zaman zaman muhtelif memleketlerde, hakikat temelinden mahrum olarak ileri sürülmüş olan ırkçılık propagandası insanın insanlık duygusuna kıran yapmacık bir yaygaradan başka bir şey değildir.
Emperyalizmin büyük gelişme devresinde müstevliler kendilerinde üstün beşerî kıymetler görürler, buna dayanarak başkalarını kendi refahları uğrunda esir gibi kullanmayı en tabiî bir hak telâkki ederlerdi. Halbuki hakikî üstünlükleri tekniklerinde idi. Teknik ise hiç bir insan zümresinin fıtrî olan imtiyazlı malı değildir. Nitekim, dün makine kullanmıyan bir çok insanlar bugün kullanıyorlar; dün uçmıyanlar bugün uçuyorlar. Teknik, dünya medeniyetinin müşterek mahsulüdür ve gitgide dünyanın müşterek malı olmak yolundadır. Misalimizi en yakından alalım. Yakın zamana kadar biz makine kullanmazdık; o devirde makine kullanan Avrupa’ya hayrandık. İçimizde, bu hayranlığın doğurduğu aşağılık duygusuna müptelâ insanlar makineyi, tekniği, Avrupanın fıtrî bir imtiyazı telâkki ederler, bizim buna hiç bir zaman erişemiyeceğimizi sanırlardı. Halbuki bugün memleketin bir ucundan öteki ucuna, şimalinden cenubuna, en büyük teknisiyeninden en küçük işçisine kadar hep Türk olan bir teşkilâtın işlettiği trenler içinde binlerce insan her gün seyahat etmektedir. Türkiyede ağır sanayiin gelişmesinin bel kemiğini teşkil edecek olan Karabükte demiri su gibi akıtmak için gece gündüz yükselen alevler daha şimdiden Türk mühendisinin, Türk ustasının, Türk işçisinin emeği ile yükselmektedir. Çok süratli bir gelişme temposu içinde, Türkiyenin her tarafına yayılan teknik okullara köyden, kasabadan gelen çocukların gösterdikleri yüksek kâbiliyet, tekniğin hiç bir insan zümresinin imtiyazlı malı olmadığını gösteren en güzel misallerden biridir.
İlmî cihetten şu acıklı halle karşılaşıyoruz. Muhtelif milletlerin muhtelif cemiyet kuruluşu, tarih ve kültür şartları altında, hiç şüphesiz her birinin kendine mahsus hususiyetleri ve orijinal kültür tezahürleri vardır. Muhtelif milletler, tarihlerinin ve coğrafyalarının durumuna göre, medeniyet ve kültür seviyesi ve başarısı bakımından muhtelif inkişaf safhalarında bulunuyorlar. Irkçılar bundan derhal büyük neticelere sıçrıyorlar. Zekâ, karakter, mizaç, kavrayış ve sanat kabiliyeti gibi psikolojik hususlarda bazı milletlerin değişmez bir surette ırkan üstün yaratılmış olduklarını büyük bir velvele ile ortaya sürüyorlar. Bunu, ırk psikolojisi sahasında Garp ilminin en son sözü olarak göstermeğe çalışıyorlar. Bu bir yalandır; ilim namına yapıldığı için hem de iğrenç bir yalandır. Bu suretle her şeyden evvel bitaraf, yahut daha doğrusu yalnız hakikat tarafında olması lâzım gelen ilmi kendi sergüzeşt arzularına, hırslarına âlet etmiş oluyorlar.
Irk psikolojisi sahasında yapılmış olan birçok ilmî araştırmaların neticeleri üstün ırklar, aşağı ırklar diye bir tasnife varmaktan çok uzaktır. Bugünün hakikaten ilmi olan ırk psikolojisi henüz gelişme devresindedir. Eski zamanlardan bugüne kadar, hodbin duygularla ileri sürülmüş olan ırk, medhiyelerinin ilmi bir ırk psikolojisi ile hiç bir ilişiği yoktur. Bunun fena ve geciktirici bir tesiri olmuştur. Henüz ilk gelişme devresinde bulunan hakikî ırk psikolojisinin araştırmaları ırk üstünlüğü fikrine varmış olmaktan çok uzaktır, hatta karsılaştığı problemler o kadar karışıktır ki birçok müşkilleri halletmeden bunu ele alabilecek bir durumda değildir.
Bugün dünyada ileri zihniyet, ileri görüş, ileri kuvvetler olduğu gibi irtica da vardır. Her yerde saldırış halinde bulunan kara kuvvetler de vardır. Irkçılar irtica hortlağı ile, kara kuvvetlerle birliktir. Artık mahreci şüpheli bir yabancı malı olan, kara kuvvetlere demagoji yapmak fırsatını veren ırkçılık hakkında bir karar vermeliyiz. Ancak o zaman millî hudutları içinde ileri bir kültür ve medeniyet yaratmak yolundaki başarılarımıza yabancı demagojilerle içimiz bulanmadan daha büyük bir hızla devam edebiliriz.
***
Aşağıdaki satırlarda ırklar arasında yapılan mukayeseli zekâ ölçülerinin verdiği neticeleri anlatmağa çalışacağız. Bunun için önce zenciler, sonra nordik, alpen ve akdenizliler üzerinde yapılan ölçmeleri ele alacağız.
İlk araştırmalarda zekâ testlerinde zenciler beyazlara nisbetle düşük neticeler vermişti. Fakat bundan, bütün zencilerin zekâsının düşük olduğu neticesini çıkarmak doğru değildir. Bir gurup zenci almak, bunların, geldikleri muhite bakmadan, bütün zenciler hakkında bir hükme varmak keyfî bir hareketten başka bir şey olmaz. İlk Cihan Harbinde, Amerikan ordusundaki ruhiyatçılar bile geldikleri muhitlere göre zencilerin farklı zekâ neticeleri verdiklerini kaydetmişlerdir. Amerikan ordusundaki ruhiyatçıların 1917 de elde ettikleri neticelere göre Birleşik Devletlerin şimalinden gelen zencilerin cenuptan gelen zencilere, zekâ itibarile üstün olduğu ve bazı şimal devletlerinden gelen zencilerin cenuptan gelen beyazlara bile üstün bulunduğu meydana çıkmıştır. (Amerikada Birleşik Devletlerde şimal, zencilere karşı daha müsamahakârdır, daha insanca muamele eder; cenupta ise, dahili harpler neticesinde resmen esaretten kurtulmuş olmalarına rağmen, zenciler ekseriya insan yerine konmaz, hemen hemen esir muamelesi görür.)
Son zamanlarda elde edilen hakikatler bu olayları kuvvetlendirmiştir. Umumiyet itibarile şimaldeki zenci çocukları ile cenuptaki zenci çocuklarının zekâ bölümleri arasında, şimalliler lehine, yedi derecelik bir zekâ farkı vardır. Umumiyetle şimaldeki beyazların zekâsı yine şimaldeki zencilerden biraz üstündür, fakat bu her zaman böyle değildir. Nitekim, Kaliforniyada Los Angeles'te zenci ilk mektep çocuklarının zekâsını ölçen Clark bunların ortalama zekâ bölümünü 104,7 olarak tespit etmiştir ki beyazlar için de kabul olunan ortalamanın (ki 100 dür) biraz üstündedir.
Peterson ve Lanier on iki yaşındaki beyaz ve zenci çocuklara cenupta Nashville şehrinde, şimalde Chicago ve New-York şehirlerinde olmak üzere üç ayrı şehirde test tatbik etmişlerdir. Bu araştırıcılar bulmuşlardır ki, cenuptaki Nashville şehrinde beyaz çocuklar zenci çocuklara bâriz bir surette üstündürler. Chicago'da bu üstünlük pek azdır, New-York'ta ise hemen hiç üstünlük yoktur. Demek oluyor ki, zenci zekâsı her zaman her muhitteki beyaz zekâsından düşük değildir. Bazı muhitlerde, zenci zekâsı bazı beyazlara üstündür. Zenci zekâsının düşük olduğu hallerde bile, bu, zencilerin zekâsı bütün beyazlardan düşük demek değildir, beyaz ortalamasından düşük demektir. Bu hallerde bile onlardan düşük olan beyaz zekâları vardır.
Şimalde zencilerin cenuptakilere zekâ itibarile üstün olmasını ırkçılığa mütemayil olanlar şimalde zencilerin daha müsait fırsatlara mazhar olmaları, cenuptakilerin esirliğe yakın bir muamele görmesi keyfiyeti ile izah etmekten kaçınmışlardır, bunu zekâ itibarile daha seçkin zencilerin şimale göç etmelerile izah etmeğe çalışmışlardır.
Son zamanlarda Columbia Üniversitesinde yapılan araştırmalar zekâ itibarile üstün zencilerin şimale göç ettikleri ve şimalde, testlerde yüksek derece alanların bu seçkin zenciler olduğu fikrini çürütmüştür. Columbia Üniversitesi araştırmaları serisinde muhtelif cenup şehirlerinde cenuptan şimale göç eden çocuklara ait on beş senelik (1915 – 1930) mektep karneleri tetkikten geçirilmiştir. Bu tetkikten maksat, cenuptan şimale göç eden zencilerin zekâ ve sınıf başarısı bakımından cenupta kalanlara nisbetle daha üstün olup olmadığını meydana çıkarmaktır. Eğer üstün ise demektir ki, şimale gidenler zekâ itibarile hakikaten üstün, seçkin zencilerdir; eğer değilse denebilir ki, şimaldeki zencilerin üstünlüğünü temin eden âmil muhit şartlarıdır, cenuptaki esarete yakın olan muamele yerine şimalde insan olarak nisbeten daha iyi gelişme fırsatlarına mazhar olmalarıdır.
Araştırmaların neticesi sarihtir. Seçkin, üstün zencilerin şimale göç ettikleri hususunda hiç bir delil elde edilmemiştir. Şimale gidenler ortalama zenci seviyesini temsil ediyorlar. Hatâ cenuptaki şehirlerden birinden göç edenler sarih bir surette ortalama zenci zekâsının aşağısında bulunan insanlardır. Şu halde, şimaldeki zencilerin zekâ itibarile cenuptakilere üstün olmaları müsait muhit şartlarile izah edilmek icabeder.
Şimalde zenci zekâsının gelişmesinin müsait muhit şartlarından ileri geldiğini gösteren araştırmalardan birini hülâsa edelim: Bu araştırma da Columbia Üniversitesinde yapılan araştırmalardan biridir. Şimalde New-York'un Harlem semtinde oturan cenuptan gelme yüzlerce çocuk alınmıştır. Bunlar New-York'ta oturdukları müddetin uzunluğuna göre tasnif olunmuşlardır. Bu tasniften sonra bu çocuklara zekâ testleri tatbik edilmiştir. Testlerin neticeleri göstermiştir ki, zekâ , derecesi; bir hadde kadar New-York'ta oturulan müddetin uzunluğu nisbetinde yükseliyor. Bu çocukların içinde ortalama zekâ dereceleri en aşağı olanlar cenuptan New-York'a yeni gelmiş olanlardır, ortalama zekâ dereceleri en yüksek olanlar New-York'a en eskiden gelmiş olanlardır. New-York'ta dört sene oturduktan sonra cenuptan gelenlerin derecesi bu şehirde doğmuş olanların derecesile denkleşiyor. New-York'a geldikten sonra her sene artan bir gelişme göze çarpıyor.
Daha evvel zikrettiğimiz gibi cenuptaki zencilerin zekâsı şimaldeki beyazlara nazaran düşkün olduğu halde şimalde beyazlara yaklaşıyor ve cenuptaki beyazlara üstün olduğu haller de oluyor. Bundan şu hükme varabiliriz ki, zencilerin yaşadıkları hayat şartları müsaitleştikçe zenci zekâsı ile beyaz zekâsı arasındaki fark azalıyor, hayat şartları müsavileştikçe zekâ gelişmesi de denkleşiyor.
Amerika'ya giden göçmenlere tatbik edilen ilk zekâ testleri İngiltere, Almanya, İskandinavya gibi şimal Avrupa memleketlerinden gelenlerin zekâlarının İtalya ve Yunanistan gibi cenup Avrupa memleketlerinden ve Polonyadan gelen göçmenlere üstün oldukları neticesini vermişti. Birinci Cihan Harbinde Amerika ordusundaki ruhiyatçılar da bunu bulmuşlardı.
Göçmenler üzerinde yapılan tetkiklerden elde edilen bu neticeler onların mensup oldukları milletlerin umum nüfusunu temsil ettiklerini gösterir mi? Amerikaya beş on sene zarfında giden mahdut sayıda göçmenler memleketlerinin ortalama zekâsını gösterir mi? Memleketlerinde karşılaştıkları iktisadî ve diğer zorluklar yüzünden, yahut Amerika'daki akrabalarının ve tanıdıklarının Amerika para diyarıdır diye 1929 buhranından evvel verdikleri tasvirlerin tesiri altında memleketlerinden ayrılan bu insanlar memleketlerinin ortalama bir numunesi olarak alınabilir mi ? Yukarıda hülâsa ettiğimiz neticeye kati bir kıymet biçmeden evvel bu suallere cevap vermek icabeder Biraz sonra göreceğimiz gibi bunların tetkikine girişildiği zaman bu hükmün çok acele verilmiş keyfî bir hüküm olduğu gün gibi meydana çıkıyor. Çünkü Profesör Hankins'in dediği gibi «Amerikaya gelen göçmenler mensup oldukları memleketleri doğru olarak temsil eden insanlar değildirler. »
Bundan başka, evvelâ ırk nazariyeleri iddialarının ortaya attığı diğer mühim bir noktaya da cevap vermek lâzımdır. Bugün dünyanın en büyük biyoloji bilginlerinden biri olan Huxley'in 1933 de çıkan: «Biz Avrupalılar» adlı kitabında sarih bir surette bir defa daha ortaya koyduğu gibi bugün saf, karışmamış denebilecek hiçbir Avrupa milleti yoktur. Millet birliği ile ırk birliği ayrı ayrı şeylerdir. Bugünün büyük mücadelesinde aynı ırktan insanların ayrı milletler içinde birbirile boğazlaştığını görüyoruz. Avrupa'dan Amerika'ya gelen göçmenleri geldikleri memleketlere göre ayırmak ırk üstünlüğü, iddiaları bakımından hiçbir şey ifade etmez. Çünkü, bu insanları evvelâ haiz oldukları antropolojik vasıflara göre ayırmak icabeder. Çünkü nordikler Almanyada bulunduğu gibi Fransada da, İtalyada da vardır. Alpenler Fransada olduğu gibi Almanyada da vardır, Akdenizliler italyada bulunduğu gibi Fransada da vardır. Amerikanın en tanınmış antropoloji bilginlerinden Prof. Lowienin «Biz Medeni miyiz?» adlı kitabında yazdığı gibi, meselâ, «ele bir İtalyan aldığımız zaman onda ne derece Nordik kanı olduğunu bilmiyoruz.» Kitabında, bazı milletlerin zekâ üstünlüğü neticesini ortaya atan Brigham bile bu delillerin yükü altında 1930 da fikrinin yanlış esaslara dayandığı neticesini ilân etmek zorunda kalmıştır. Bu suretle hatasını düzelterek yüksek bir ilim namuskârlığı göstermiştir.
Antropolojik ölçüler alındıktan sonra tatbik edilen zekâ testleri, ırkla zekâ arasında kayde değmiyecek derecede ehemmiyetsiz bir korelasyon bulunduğu neticesini vermiştir. 1928 de American Naturalist dergisinde Estabrooks'un çıkardığı araştırmada bu neticeyi görüyoruz.
Nordikler, Alpenler ve Akdenizliler arasındaki mukayeseli zekâ tetkiklerinin en önemlisi Columbia Üniversiteleri psikoloji şubesinde yapılmıştır. Son derece ilmî ihtimamlar gösterilerek yapılan bu araştırmalar Almanyanın, Fransanın, İtalyanın içlerine kadar gidilerek yapılmıştır. Her üç memlekette tipik bir nordik gurup, tipik bir alpen gurup ve tipik bir Akdenizli gurup ele alınmıştır. Bunlara zekâ testleri tatbik edilmiştir. Yalnız İtalyadan nordik gurup, Almanyadan Akdenizli gurup seçilmemiştir. Ele alman nordik, alpen ve Akdenizli gurupların mümkün olduğu kadar karışmamış olması için şehirler değil, her gurubunun en kesif olarak bulunduğu köyler seçilmiştir. Bundan başka, bu memleketlerin en büyük şehirleri arasında olan Paris, Roma ve Hamburg'dan da orta halli birer gurup seçilerek bunlara da zekâ testleri tatbik edilmiştir. Bunların muayyen antropolojik guruplardan olmasına dikkat edilmemiştir. Çünkü burada bulunmak istenen şey, büyük şehirlerin tesiridir.
Her guruba altı muhtelif test tatbik edilmiştir. Sonra bunlar, bu sahada en iyi ölçülerden biri olan Pintner - Paterson sayı ölçüsü esasına göre birleştirilmiştir.
İstatistik ve test tekniğinin incelikleri iyice tartılarak yapılan bu araştırmaların neticeleri sarih bir surette gösteriyor ki, insanlar arasında ırkî bir zekâ üstünlüğü yoktur, buna mukabil şehirlilerin zekâsı köylülere nazaran daha ziyade inkişaf etmiştir. Fakat bu üstünlüğü ırkla değil, olsa olsa şehrin hayat şartlarının hazırladığı kolaylıklarla yâni muhit ile izah edebiliriz. Bu netice havadan atılmış bir söz değildir. Ciddî araştırmaların verdiği hükümdür. Çünkü Nordikler, Alpenler ve Akdenizliler arasındaki ırk farkları cüzîdir, ve, istatistik tâbirile dayanılır (reliable) değildir. Alman Nordik gurubunun yüksek netice vermesine mukabil Fransız Nordik gurupu düşük netice vermiştir. İtalyan Akdenizli gurubunun düşük netice vermiş olmasına mukabil, Fransız Akdenizli gurubu yüksek netice vermiştir. Burada sarih olarak görülüyor ki, guruplar arasında müşahede edilen zekâ farklarında ırkî bir esas yoktur. Buna mukabil, şehir-köy gibi hayat şartları ve kültür esası vardır.
Son zamanlarda hem Amerikada, hem Avrupada yapılan bir araştırmada yukarıda varılan neticenin kuvvetlendiğini görüyoruz. 1935 de Franzblau tarafından New-York'ta, Wisconsin'de, Kopenhag'da, ve Roma'da yapılan tetkik Amerikada Avrupa göçmenleri üzerinde ilk yapılan araştırmaların ne kadar hatalı olduğunu gösteriyor. Franzblau Amerika'da, zekâ testleri kullanarak, İtalyan ve Danimarkalı kızların zekâsını ölçmüş ve Danimarkalı kızların üstünlüğü neticesine varmıştır. Bundan sonra, Roma'daki İtalyan ve Kopenhag'daki Danimarkalı kızların zekâsını ölçmüştür ve arada kayde değer bir zekâ farkı olmadığını tesbit etmiştir. Bu araştırmanın hususi ehemmiyeti şunu göstermesindedir ki, Amerikaya gelen göçmenlerin geldikleri memleketlerin umum nüfusunu temsil ettiğini farzederek neticelere varmak yanlıştır. Bu yanlışlıklar bertaraf edilerek, yapılan tetkikler ise, zekâ farklarında ırkın değil, yaşama şartlarının, muhitin âmil olduğunu gösteriyor.
Yine bu tetkiklerde görülüyor ki, Hamburg'un zekâ seviyesi Alman köyünden ziyade Paris'e yakındır. Paris'in zekâ seviyesi, Fransız köyünden ziyade Roma'ya yakındır.
Şu halde, ırkçılar şunu da iddia edemezler imi ki, zekâyı yükselten bu büyük şehirler, bu şehirleri kuran milletlerin mensup oldukları ırkların fıtrî cevheri ile meydana gelmiştir. Bu iddia da kökünden çürüktür. Bunun çürüklüğünü bilmek için âlim olmıya da lüzum yoktur, yalnız bir nebzecik dünya tarihi bilmek kâfidir. Medeniyet, kültür, büyük şehir dünyada hiçbir milletin inhisarlı malı değildir. Bir takım iktisadî, siyasî, tarihî, kültürel şartların tesiri altında dünyanın muhtelif yerlerinde büyük medeniyetler doğmuş, gelişmiş, dağılmış ve ölmüştür. İnsan zekâsının gelişmesi için müsait fırsatlar bahşetmiş olan Hamburg, Paris ve Roma gibi şehirler yokken, dünyanın başka yerlerinde zamanlarına göre büyük şehirler kurulmuştur. Evvelâ Almanların büyük Hamburg'u ortada yokken, Çinliler ve Türkler büyük bir medeniyet kurabilmişlerdi. Dünyanın en büyük biyoloji âlimlerinden biri olan Huxley'in dediği gibi, Almanlar henüz bir medeniyet eseri gösteremeden Yunanlıların büyük bir medeniyeti vardı ve Almanlara kültürsüz ,şimal barbarları diyorlardı. (Huxley, «Biz Avrupalılar», s. 223, 1935).
Kaynak: Başoğlu, M. Ş. (1943). Psikoloji Karşısında Irkçılık. Yurt ve Dünya, 4 (25), 7-13.
Özel Arama
9 Ağustos 2009 Pazar
Psikoloji Karşısında Irkçılık
Etiketler:
antropoloji,
deneysel istatiksel,
ırk,
ırk psikolojisi,
ırkçılık