psikoloji tanım açıklama sorun tedavi yöntem hastalık psikanaliz freud sigmund ruhbilim psychology psikoloji adler psikopatoloji şizofreni parapsikoloji psikoterapi psikopati otizm psikanaliz şizofreni parapsychology cure therapy disease illness behaviouralism health autism psychoanalysis

Özel Arama

9 Ağustos 2009 Pazar

Psikoloji Karşısında Irkçılık

Memleketimizde son senelerde, mahreci şüpheli bir ihracat malının, bulunmaz bir hint kumaşı gibi, mem­leketimizin fikir ve kıymet âlemine sürülmesi yolunda gösterilen gayret­ler beni bu satırları yazmağa sevk etti. Mahreci şüpheli bu ihracat malı ırkçılıktır.

Biz bir millet olarak kendimizi kimseden aşağı görmeyiz ve değiliz. Milletimizin kabiliyetine, hakikî me­deniyet ve kültür istidadına, «mükel­lef olduğu insaniyet vazifelerine» sarsılmaz ve bütün bir imanımız var­dır. Fakat bununla, ortada dolaşan, haris ve sergüzeştçi maksatlarla ile­ri sürülmüş olan yabancı malı ırkçılık propagandasını katiyen birbirine karıştırmamalıdır. Kendimizi hiç kimseden aşağı görmemek insan ol­mak haysiyeti ile en esaslı haklarımızdan biridir. Fakat, zaman zaman muhtelif memleketlerde, hakikat te­melinden mahrum olarak ileri sürül­müş olan ırkçılık propagandası insa­nın insanlık duygusuna kıran yap­macık bir yaygaradan başka bir şey değildir.

Emperyalizmin büyük gelişme devresinde müstevliler kendilerinde üstün beşerî kıymetler görürler, bu­na dayanarak başkalarını kendi refahları uğrunda esir gibi kullanmayı en tabiî bir hak telâkki ederlerdi. Halbuki hakikî üstünlükleri teknikle­rinde idi. Teknik ise hiç bir insan zümresinin fıtrî olan imtiyazlı malı değildir. Nitekim, dün makine kullan­mıyan bir çok insanlar bugün kullanı­yorlar; dün uçmıyanlar bugün uçu­yorlar. Teknik, dünya medeniyetinin müşterek mahsulüdür ve gitgide dünyanın müşterek malı olmak yo­lundadır. Misalimizi en yakından alalım. Yakın zamana kadar biz maki­ne kullanmazdık; o devirde makine kullanan Avrupa’ya hayrandık. İçi­mizde, bu hayranlığın doğurduğu aşağılık duygusuna müptelâ insanlar makineyi, tekniği, Avrupanın fıtrî bir imtiyazı telâkki ederler, bizim bu­na hiç bir zaman erişemiyeceğimizi sanırlardı. Halbuki bugün memleke­tin bir ucundan öteki ucuna, şima­linden cenubuna, en büyük teknisi­yeninden en küçük işçisine kadar hep Türk olan bir teşkilâtın işlettiği trenler içinde binlerce insan her gün seyahat etmektedir. Türkiyede ağır sanayiin gelişmesinin bel kemiğini teşkil edecek olan Karabükte demiri su gibi akıtmak için gece gündüz yükselen alevler daha şimdiden Türk mühendisinin, Türk ustasının, Türk işçisinin emeği ile yükselmektedir. Çok süratli bir gelişme temposu için­de, Türkiyenin her tarafına yayılan teknik okullara köyden, kasabadan gelen çocukların gösterdikleri yüksek kâbiliyet, tekniğin hiç bir insan zümresinin imtiyazlı malı olmadığını gösteren en güzel misallerden biridir.

İlmî cihetten şu acıklı halle karşılaşıyoruz. Muhtelif milletlerin muhtelif cemiyet kuruluşu, tarih ve kül­tür şartları altında, hiç şüphesiz her birinin kendine mahsus hususiyetleri ve orijinal kültür tezahürleri vardır. Muhtelif milletler, tarihlerinin ve coğrafyalarının durumuna göre, medeniyet ve kültür seviyesi ve başarısı bakımından muhtelif inkişaf safhalarında bulunuyorlar. Irkçılar bundan derhal büyük neticelere sıçrıyorlar. Zekâ, karakter, mizaç, kavrayış ve sanat kabiliyeti gibi psikolojik hu­suslarda bazı milletlerin değişmez bir surette ırkan üstün yaratılmış olduklarını büyük bir velvele ile or­taya sürüyorlar. Bunu, ırk psikolo­jisi sahasında Garp ilminin en son sözü olarak göstermeğe çalışıyorlar. Bu bir yalandır; ilim namına yapıl­dığı için hem de iğrenç bir yalandır. Bu suretle her şeyden evvel bitaraf, yahut daha doğrusu yalnız hakikat tarafında olması lâzım gelen ilmi kendi sergüzeşt arzularına, hırsları­na âlet etmiş oluyorlar.

Irk psikolojisi sahasında yapıl­mış olan birçok ilmî araştırmaların neticeleri üstün ırklar, aşağı ırklar diye bir tasnife varmaktan çok uzaktır. Bugünün hakikaten ilmi olan ırk psikolojisi henüz gelişme devresindedir. Eski zamanlardan bu­güne kadar, hodbin duygularla ileri sürülmüş olan ırk, medhiyelerinin il­mi bir ırk psikolojisi ile hiç bir ilişiği yoktur. Bunun fena ve geciktirici bir tesiri olmuştur. Henüz ilk geliş­me devresinde bulunan hakikî ırk psikolojisinin araştırmaları ırk üstünlüğü fikrine varmış olmaktan çok uzaktır, hatta karsılaştığı problemler o kadar karışıktır ki birçok müşkilleri halletmeden bunu ele ala­bilecek bir durumda değildir.

Bugün dünyada ileri zihniyet, ileri görüş, ileri kuvvetler olduğu gi­bi irtica da vardır. Her yerde saldırış halinde bulunan kara kuvvetler de vardır. Irkçılar irtica hortlağı ile, kara kuvvetlerle birliktir. Artık mahreci şüpheli bir yabancı malı olan, kara kuvvetlere demagoji yap­mak fırsatını veren ırkçılık hakkın­da bir karar vermeliyiz. Ancak o za­man millî hudutları içinde ileri bir kültür ve medeniyet yaratmak yo­lundaki başarılarımıza yabancı de­magojilerle içimiz bulanmadan daha büyük bir hızla devam edebiliriz.

***

Aşağıdaki satırlarda ırklar ara­sında yapılan mukayeseli zekâ ölçü­lerinin verdiği neticeleri anlatmağa çalışacağız. Bunun için önce zenciler, sonra nordik, alpen ve akdenizliler üzerinde yapılan ölçmeleri ele alacağız.

İlk araştırmalarda zekâ testle­rinde zenciler beyazlara nisbetle dü­şük neticeler vermişti. Fakat bun­dan, bütün zencilerin zekâsının düşük olduğu neticesini çıkarmak doğ­ru değildir. Bir gurup zenci almak, bunların, geldikleri muhite bakmadan, bütün zenciler hakkında bir hükme varmak keyfî bir hareketten başka bir şey olmaz. İlk Cihan Harbinde, Amerikan ordusundaki ruhiyatçılar bile geldikleri muhitlere göre zenci­lerin farklı zekâ neticeleri verdikle­rini kaydetmişlerdir. Amerikan or­dusundaki ruhiyatçıların 1917 de el­de ettikleri neticelere göre Birleşik Devletlerin şimalinden gelen zencile­rin cenuptan gelen zencilere, zekâ iti­barile üstün olduğu ve bazı şimal devletlerinden gelen zencilerin cenup­tan gelen beyazlara bile üstün bulun­duğu meydana çıkmıştır. (Amerikada Birleşik Devletlerde şimal, zencilere karşı daha müsamahakârdır, daha insanca muamele eder; cenupta ise, dahili harpler neticesinde resmen esaretten kurtulmuş olmalarına rağ­men, zenciler ekseriya insan yerine konmaz, hemen hemen esir muame­lesi görür.)

Son zamanlarda elde edilen ha­kikatler bu olayları kuvvetlendirmiş­tir. Umumiyet itibarile şimaldeki zenci çocukları ile cenuptaki zenci çocuklarının zekâ bölümleri arasın­da, şimalliler lehine, yedi derecelik bir zekâ farkı vardır. Umumiyetle şimaldeki beyazların zekâsı yine şimaldeki zencilerden biraz üstündür, fakat bu her zaman böyle değildir. Nitekim, Kaliforniyada Los Ange­les'te zenci ilk mektep çocuklarının zekâsını ölçen Clark bunların ortalama zekâ bölümünü 104,7 olarak tespit etmiştir ki beyazlar için de kabul olunan ortalamanın (ki 100 dür) bi­raz üstündedir.

Peterson ve Lanier on iki yaşındaki beyaz ve zenci çocuklara cenup­ta Nashville şehrinde, şimalde Chi­cago ve New-York şehirlerinde ol­mak üzere üç ayrı şehirde test tat­bik etmişlerdir. Bu araştırıcılar bul­muşlardır ki, cenuptaki Nashville şehrinde beyaz çocuklar zenci çocuk­lara bâriz bir surette üstündürler. Chicago'da bu üstünlük pek azdır, New-York'ta ise hemen hiç üstünlük yoktur. Demek oluyor ki, zenci ze­kâsı her zaman her muhitteki beyaz zekâsından düşük değildir. Bazı mu­hitlerde, zenci zekâsı bazı beyazlara üstündür. Zenci zekâsının düşük ol­duğu hallerde bile, bu, zencilerin ze­kâsı bütün beyazlardan düşük demek değildir, beyaz ortalamasından dü­şük demektir. Bu hallerde bile on­lardan düşük olan beyaz zekâları vardır.

Şimalde zencilerin cenuptakilere zekâ itibarile üstün olmasını ırkçılı­ğa mütemayil olanlar şimalde zenci­lerin daha müsait fırsatlara mazhar olmaları, cenuptakilerin esirliğe ya­kın bir muamele görmesi keyfiyeti ile izah etmekten kaçınmışlardır, bu­nu zekâ itibarile daha seçkin zencilerin şimale göç etmelerile izah etmeğe çalışmışlardır.

Son zamanlarda Columbia Üni­versitesinde yapılan araştırmalar ze­kâ itibarile üstün zencilerin şimale göç ettikleri ve şimalde, testlerde yüksek derece alanların bu seçkin zenciler olduğu fikrini çürütmüştür. Columbia Üniversitesi araştırmaları serisinde muhtelif cenup şehirlerinde cenuptan şimale göç eden çocuk­lara ait on beş senelik (1915 – 1930) mektep karneleri tetkikten geçiril­miştir. Bu tetkikten maksat, cenuptan şimale göç eden zencilerin zekâ ve sınıf başarısı bakımından cenup­ta kalanlara nisbetle daha üstün olup olmadığını meydana çıkarmak­tır. Eğer üstün ise demektir ki, şi­male gidenler zekâ itibarile hakika­ten üstün, seçkin zencilerdir; eğer değilse denebilir ki, şimaldeki zenci­lerin üstünlüğünü temin eden âmil muhit şartlarıdır, cenuptaki esarete yakın olan muamele yerine şimalde insan olarak nisbeten daha iyi geliş­me fırsatlarına mazhar olmalarıdır.

Araştırmaların neticesi sarihtir. Seçkin, üstün zencilerin şimale göç ettikleri hususunda hiç bir delil elde edilmemiştir. Şimale gidenler ortala­ma zenci seviyesini temsil ediyorlar. Hatâ cenuptaki şehirlerden birinden göç edenler sarih bir surette ortala­ma zenci zekâsının aşağısında bulu­nan insanlardır. Şu halde, şimaldeki zencilerin zekâ itibarile cenuptakile­re üstün olmaları müsait muhit şart­larile izah edilmek icabeder.

Şimalde zenci zekâsının gelişme­sinin müsait muhit şartlarından ileri geldiğini gösteren araştırmalardan birini hülâsa edelim: Bu araştırma da Columbia Üniversitesinde yapılan araştırmalardan biridir. Şimalde New-York'un Harlem semtinde otu­ran cenuptan gelme yüzlerce çocuk alınmıştır. Bunlar New-York'ta otur­dukları müddetin uzunluğuna göre tasnif olunmuşlardır. Bu tasniften sonra bu çocuklara zekâ testleri tat­bik edilmiştir. Testlerin neticeleri göstermiştir ki, zekâ , derecesi; bir hadde kadar New-York'ta oturulan müddetin uzunluğu nisbetinde yükse­liyor. Bu çocukların içinde ortalama zekâ dereceleri en aşağı olanlar ce­nuptan New-York'a yeni gelmiş olan­lardır, ortalama zekâ dereceleri en yüksek olanlar New-York'a en eski­den gelmiş olanlardır. New-York'ta dört sene oturduktan sonra cenup­tan gelenlerin derecesi bu şehirde doğmuş olanların derecesile denkleşi­yor. New-York'a geldikten sonra her sene artan bir gelişme göze çarpıyor.

Daha evvel zikrettiğimiz gibi ce­nuptaki zencilerin zekâsı şimaldeki beyazlara nazaran düşkün olduğu halde şimalde beyazlara yaklaşıyor ve cenuptaki beyazlara üstün olduğu haller de oluyor. Bundan şu hükme varabiliriz ki, zencilerin yaşadıkları hayat şartları müsaitleştikçe zenci zekâsı ile beyaz zekâsı arasındaki fark azalıyor, hayat şartları müsavileştikçe zekâ gelişmesi de denkle­şiyor.

Amerika'ya giden göçmenlere tatbik edilen ilk zekâ testleri İngil­tere, Almanya, İskandinavya gibi şi­mal Avrupa memleketlerinden gelen­lerin zekâlarının İtalya ve Yunanistan gibi cenup Avrupa memleketlerinden ve Polonyadan gelen göçmenlere üstün oldukları neticesini ver­mişti. Birinci Cihan Harbinde Amerika ordusundaki ruhiyatçılar da bu­nu bulmuşlardı.

Göçmenler üzerinde yapılan tet­kiklerden elde edilen bu neticeler on­ların mensup oldukları milletlerin umum nüfusunu temsil ettiklerini gösterir mi? Amerikaya beş on sene zarfında giden mahdut sayıda göç­menler memleketlerinin ortalama ze­kâsını gösterir mi? Memleketlerinde karşılaştıkları iktisadî ve diğer zor­luklar yüzünden, yahut Amerika'daki akrabalarının ve tanıdıklarının Amerika para diyarıdır diye 1929 buhra­nından evvel verdikleri tasvirlerin te­siri altında memleketlerinden ayrı­lan bu insanlar memleketlerinin orta­lama bir numunesi olarak alınabilir mi ? Yukarıda hülâsa ettiğimiz neti­ceye kati bir kıymet biçmeden evvel bu suallere cevap vermek icabeder Biraz sonra göreceğimiz gibi bunların tetkikine girişildiği zaman bu hükmün çok acele verilmiş keyfî bir hüküm olduğu gün gibi meydana çıkıyor. Çünkü Profesör Hankins'in de­diği gibi «Amerikaya gelen göçmenler mensup oldukları memleketleri doğ­ru olarak temsil eden insanlar değil­dirler. »



Bundan başka, evvelâ ırk naza­riyeleri iddialarının ortaya attığı di­ğer mühim bir noktaya da cevap ver­mek lâzımdır. Bugün dünyanın en büyük biyoloji bilginlerinden biri olan Huxley'in 1933 de çıkan: «Biz Avrupalılar» adlı kitabında sarih bir surette bir defa daha ortaya koyduğu gibi bugün saf, karışmamış dene­bilecek hiçbir Avrupa milleti yoktur. Millet birliği ile ırk birliği ayrı ayrı şeylerdir. Bugünün büyük mücadele­sinde aynı ırktan insanların ayrı mil­letler içinde birbirile boğazlaştığını görüyoruz. Avrupa'dan Amerika'ya gelen göçmenleri geldikleri memle­ketlere göre ayırmak ırk üstünlüğü, iddiaları bakımından hiçbir şey ifade etmez. Çünkü, bu insanları evvelâ haiz oldukları antropolojik vasıflara göre ayırmak icabeder. Çünkü nor­dikler Almanyada bulunduğu gibi Fransada da, İtalyada da vardır. Al­penler Fransada olduğu gibi Almanyada da vardır, Akdenizliler italyada bulunduğu gibi Fransada da vardır. Amerikanın en tanınmış an­tropoloji bilginlerinden Prof. Lowie­nin «Biz Medeni miyiz?» adlı kitabında yazdığı gibi, meselâ, «ele bir İtalyan aldığımız zaman onda ne derece Nordik kanı olduğunu bilmiyoruz.» Kitabında, bazı milletlerin zekâ üstünlüğü neticesini ortaya atan Brigham bile bu delillerin yükü altında 1930 da fikrinin yanlış esaslara da­yandığı neticesini ilân etmek zorun­da kalmıştır. Bu suretle hatasını dü­zelterek yüksek bir ilim namuskârlı­ğı göstermiştir.

Antropolojik ölçüler alındıktan sonra tatbik edilen zekâ testleri, ırkla zekâ arasında kayde değmiyecek derecede ehemmiyetsiz bir korelasyon bulunduğu neticesini vermiştir. 1928 de American Naturalist dergi­sinde Estabrooks'un çıkardığı araş­tırmada bu neticeyi görüyoruz.

Nordikler, Alpenler ve Akdeniz­liler arasındaki mukayeseli zekâ tetkiklerinin en önemlisi Columbia Üni­versiteleri psikoloji şubesinde yapılmıştır. Son derece ilmî ihtimamlar gösterilerek yapılan bu araştırmalar Almanyanın, Fransanın, İtalyanın iç­lerine kadar gidilerek yapılmıştır. Her üç memlekette tipik bir nordik gurup, tipik bir alpen gurup ve tipik bir Akdenizli gurup ele alınmıştır. Bunlara zekâ testleri tatbik edilmiştir. Yalnız İtalyadan nordik gurup, Almanyadan Akdenizli gurup seçil­memiştir. Ele alman nordik, alpen ve Akdenizli gurupların mümkün oldu­ğu kadar karışmamış olması için şe­hirler değil, her gurubunun en kesif olarak bulunduğu köyler seçilmiştir. Bundan başka, bu memleketlerin en büyük şehirleri arasında olan Paris, Roma ve Hamburg'dan da orta halli birer gurup seçilerek bunlara da ze­kâ testleri tatbik edilmiştir. Bunla­rın muayyen antropolojik guruplar­dan olmasına dikkat edilmemiştir. Çünkü burada bulunmak istenen şey, büyük şehirlerin tesiridir.

Her guruba altı muhtelif test tatbik edilmiştir. Sonra bunlar, bu sahada en iyi ölçülerden biri olan Pintner - Paterson sayı ölçüsü esa­sına göre birleştirilmiştir.

İstatistik ve test tekniğinin ince­likleri iyice tartılarak yapılan bu araştırmaların neticeleri sarih bir su­rette gösteriyor ki, insanlar arasında ırkî bir zekâ üstünlüğü yoktur, buna mukabil şehirlilerin zekâsı köy­lülere nazaran daha ziyade inkişaf etmiştir. Fakat bu üstünlüğü ırkla değil, olsa olsa şehrin hayat şartlarının hazırladığı kolaylıklarla yâni muhit ile izah edebiliriz. Bu netice havadan atılmış bir söz değildir. Cid­dî araştırmaların verdiği hükümdür. Çünkü Nordikler, Alpenler ve Akde­nizliler arasındaki ırk farkları cüzîdir, ve, istatistik tâbirile dayanılır (reliable) değildir. Alman Nordik gurubunun yüksek netice vermesine mukabil Fransız Nordik gurupu düşük netice vermiştir. İtalyan Akde­nizli gurubunun düşük netice vermiş olmasına mukabil, Fransız Akdenizli gurubu yüksek netice vermiştir. Bu­rada sarih olarak görülüyor ki, gu­ruplar arasında müşahede edilen ze­kâ farklarında ırkî bir esas yoktur. Buna mukabil, şehir-köy gibi hayat şartları ve kültür esası vardır.

Son zamanlarda hem Amerika­da, hem Avrupada yapılan bir araş­tırmada yukarıda varılan neticenin kuvvetlendiğini görüyoruz. 1935 de Franzblau tarafından New-York'ta, Wisconsin'de, Kopenhag'da, ve Ro­ma'da yapılan tetkik Amerikada Av­rupa göçmenleri üzerinde ilk yapılan araştırmaların ne kadar hatalı oldu­ğunu gösteriyor. Franzblau Amerika'da, zekâ testleri kullanarak, İtal­yan ve Danimarkalı kızların zekâsını ölçmüş ve Danimarkalı kızların üs­tünlüğü neticesine varmıştır. Bundan sonra, Roma'daki İtalyan ve Kopen­hag'daki Danimarkalı kızların zekâ­sını ölçmüştür ve arada kayde değer bir zekâ farkı olmadığını tesbit et­miştir. Bu araştırmanın hususi ehemmiyeti şunu göstermesindedir ki, Amerikaya gelen göçmenlerin geldikleri memleketlerin umum nü­fusunu temsil ettiğini farzederek ne­ticelere varmak yanlıştır. Bu yanlışlıklar bertaraf edilerek, yapılan tet­kikler ise, zekâ farklarında ırkın de­ğil, yaşama şartlarının, muhitin âmil olduğunu gösteriyor.

Yine bu tetkiklerde görülüyor ki, Hamburg'un zekâ seviyesi Alman köyünden ziyade Paris'e yakındır. Paris'in zekâ seviyesi, Fransız köyünden ziyade Roma'ya yakındır.

Şu halde, ırkçılar şunu da iddia edemezler imi ki, zekâyı yükselten bu büyük şehirler, bu şehirleri kuran milletlerin mensup oldukları ırkların fıtrî cevheri ile meydana gelmiştir. Bu iddia da kökünden çürüktür. Bu­nun çürüklüğünü bilmek için âlim olmıya da lüzum yoktur, yalnız bir nebzecik dünya tarihi bilmek kâfidir. Medeniyet, kültür, büyük şehir dün­yada hiçbir milletin inhisarlı malı de­ğildir. Bir takım iktisadî, siyasî, tari­hî, kültürel şartların tesiri altında dünyanın muhtelif yerlerinde büyük medeniyetler doğmuş, gelişmiş, da­ğılmış ve ölmüştür. İnsan zekâsının gelişmesi için müsait fırsatlar bahşetmiş olan Hamburg, Paris ve Ro­ma gibi şehirler yokken, dünyanın başka yerlerinde zamanlarına göre büyük şehirler kurulmuştur. Evvelâ Almanların büyük Hamburg'u orta­da yokken, Çinliler ve Türkler bü­yük bir medeniyet kurabilmişlerdi. Dünyanın en büyük biyoloji âlimle­rinden biri olan Huxley'in dediği gibi, Almanlar henüz bir medeniyet eseri gösteremeden Yunanlıların büyük bir medeniyeti vardı ve Almanlara kültürsüz ,şimal barbarları diyorlardı. (Huxley, «Biz Avrupalılar», s. 223, 1935).

Kaynak: Başoğlu, M. Ş. (1943). Psikoloji Karşısında Irkçılık. Yurt ve Dünya, 4 (25), 7-13.