Sağlık Psikolojisi ve Geleceği
Günümüzde insan sağlığını tehdit eden hastalıklar değişmiştir. Tifo, çiçek, difteri gibi bulaşıcı hastalıklar, enfeksiyona yol açan mikroorganizmaların bulunması ve mücadele yollarının öğrenilmesi ile azalmıştır. Astım, şeker hastalığı, kroner kalp yetmezliği, kanser ve AIDS gibi kronik hastalıklar ise artmıştır. İnsan hayatı belirgin bir şekilde uzamış, hayat standardı bir önceki yüzyıla göre yükselmiştir. Buna rağmen hastaneler hâlâ doludur. Yukarıda sayılan kronik hastalıkların sebeplerini anlamaya yönelik yapılan araştırmalar epey bir yol kat etmiş olsa da, tedavi yöntemleri henüz gelişememiştir. Son 30 yılda, sağlık psikolojisi ve ona bağlı diğer alanlarda (davranışsal tıp, psikosomatik tıp) çok büyük gelişmeler olmuştur. Amerika’da ve Avrupa’da standart tıp uygulamalarının, sağlığın tekrar kazanılmasında hastaların gereksinimlerini yeterince karşılayamadığı görülmüştür. Gerek fizyolojik bir sebebi olmayan işlev bozuklukları ve gerekse tıbbi ortamlarda karşılaşılan diğer hastalıklar nedeniyle ortaya çıkan psikolojik problemler için psikologlara daha fazla görev düşmeye başlamıştır.
Psikoloji eğitimi almış uzmanların çoğu, özellikle de klinik psikologlar için odak noktası, bireylerin ya da küçük grupların ruh sağlığı ve uyumu olmuştur. Oysa, sağlık psikolojisinde, sadece bireylerin sağlığının değil, tüm toplumun sağlığının iyileştirilmesi üzerinde araştırmalar yapılmaktadır.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında, kardiyovasküler hastalıklarda, kanserde ve şeker hastalığında, kazalar ve yaralanmalarda belirgin bir ölçüde artış olmuştur. Dünya Sağlık Örgütü 1996’da yayınlanan bir raporunda, dünya nüfusunun (5,72 milyar) yarısından çoğunun solunum yolu iltihaplanması, verem, sıtma ve HIV/AIDS riski taşıdığı ve 2000 yılına gelindiğinde 25 milyon insanın HIV/AIDS’li olabileceği belirtilmiştir.
Amerika’da ve Batının birçok gelişmiş ülkesinde, halk sağlığını korumaya ve hastalığı önlemeye yönelik programlar düzenlenmektedir. Birçok epidemiolojik araştırmada sosyal ve davranışsal araştırmalarla işbirliği içinde olmanın önemi belirtilmiş ve ‘sağlıklı davranışların desteklenmesi’ alanının gelişimine katkıda bulunulmuştur. Daha önce belirtilen ölüm sebeplerinin (kalp, kanser, kazalar, vb.) yaklaşık yarısının, davranışsal faktörlerden kaynaklanabileceği de düşünülmektedir. Özellikle sigara içme davranışı, beslenme alışkanlıkları, alkol kullanımı, stresle etkili başedememe gibi faktörler bunlardan bazılarıdır. Bu yüzden sağlık psikolojisindeki birçok araştırmada ‘davranış değişikliği’ hedeflenmektedir. Sağlık psikolojisi, sağlık ile davranış arasındaki bağlantıyı araştırmanın yanı sıra, toplumun sağlığını korumaya yönelik müdahale programlarının yürütülmesinde de kuşkusuz önemli bir role sahiptir.
Sağlık psikolojisinin bugün karşılaştığı en büyük zorlukların başında, tıbbi ortamlarda kabul görmek gelmektedir. Bu zorluğun sebebi, psikologların 1970’lerin öncesinde fizyolojik sistemler, tıbbi hastalıklar, tedaviler ve hastane protokolü hakkında çok az eğitim almış olmalarıydı. Oysa bugün sağlık psikologları hastane ortamında çalışırken gerekli olacak bilgileri öğrenmektedirler. Ayrıca, her geçen gün daha çok hekim, hastanın sağlığında, iyileşmesinde ve rehabilitasyonunda psikolojik faktörlerin önemini kavramaktadır.
Bugün Türkiye’de sağlık psikolojisi alanında çalışma yapan psikologların sayısı, iki elin on parmağını geçmez. Henüz psikoloji alanında, bu konuda eğitimli psikologların olmaması yüzünden, lisansüstü düzeyde eğitim verilemiyor. Klinik psikoloji içinde yetişmiş ama bu alana ilgi duyan birkaç psikoloğun kişisel çabalarıyla, bu alan öğrencilere tanıtılmaktadır. Bu yönde atılacak ilk adım, psikologların, hastalık öncesi ve sonrası yaşam alışkanlıkları, sağlıklı davranışların kazandırılması, sağlık bakımı gibi konularda daha çok araştırma ve uygulama yapması ve alanı tanıması olmalıdır. Ancak, uzman sağlık psikoloğu olmak için hem akademik hem de uygulamalı olarak verilen bir programdan geçmek esastır.
Uzm Psk. Arzu Yurdakul