Anksiyetenin en iyi tanımı, somatik belirtilerin de eşlik ettiği, normal dışı, nedensiz bir tedirginlik ve korku halidir.
Anksiyeteyi, kaygı, sıkıntı, bunaltı, endişe olarak da adlandırabiliriz. Anksiyete yaşayan kişi bu durumu "kötü bir şey olacakmış hissi", "hoş olmayan bir endişe hali" ya da "nedensiz bir korku" şeklinde ifade eder. Korku, dışarıdan gelebilecek kaynağı belli gerçek bir tehlike karşısında ruhsal ve bedensel olarak verilen bir tepki biçimidir. Böyle gerçek bir tehlike ile karşılaşan kişi şiddetli bir korku duygusuyla beraber fiziksel tepkiler de gösterir: kalp çarpıntısı, titreme, terleme, gözbebeklerde büyüme, ürperme, v.b. gibi. Anksiyete de kişi sanki kötü bir şey olacakmış gibi nedeni belirsiz bir endişe hisseder. Anksiyete, nedeni hakkında net bir bilgimizin olmadığı, içsel bir tehlike ya da tehdit karşısında gösterilen psikolojik bir tepki olmasına rağmen, korkuda olduğu gibi bedensel belirtilerin eşlik ettiği bir durumdur. Bu durum çok hafif bir tedirginlik ve gerginlik duygusundan panik derecesine kadar varan değişik yoğunluklarda yaşanabilir.
Anksiyetenin en iyi tanımı, somatik belirtilerin de eşlik ettiği, normal dışı, nedensiz bir tedirginlik ve korku halidir.
Anksiyete sık yaşanan, herkes tarafından zaman zaman hissedilen bir duygudur ve her zaman bir hastalık belirtisi olarak düşünülmemelidir. Okulun ilk gününde, hoşlandığını biri ile ilk randevuda ya da yeni ve değişik bir durumun başlangıcında anksiyete duyulması normaldir.
Normal anksiyetenin organizmayı uyarıcı, koruyucu ve motive edici özellikleri vardır.
Anksiyetenin patalojik olduğuna karar verebilmek için, uyaranın şiddeti ile ortaya çıkan anksiyete uyaran ile uyumlu olmaması, zamanla azalmak yerine değişmemesi ya da şiddetlenmesi, klinik tabloya ağırlıklı olarak anksiyetenin fiziksel belirtileri hakim olması, anksiyeteye katlanılaması ve işlevselliğin bozulması gerekir. Bu durumda anksiyete kişinin mesleki ve ailevi yaşantısını etkilemeye başlar, kişilerarası ilişkilerinde bozulmalara neden olur, gün içinde sık sık ortaya çıkar ve günün büyük bir kısmını kaplar, kişi bu duygulanımı kontrol edemez ve başa çıkamaz. Bu semptomların yanında huzursuzluk, gerginlik, tedirginlik, sıkıntı, daralma, çabuk yorulma, konsantrasyon zorluğu, kolay irkilme ve tetikte olma da gözlemlenir. Anksiyete esnasında görülebilecek psikosomatik reaksiyonlar ise; baş ağrısı, baş dönmesi, kulak çınlaması, ağız kuruluğu, çarpıntı, nefes darlığı, muhtelif ağrılar ve gastrointestinal şikayetlerdir.
Anksiyete Bozukluklarını DSM-IV-TR’a göre:
*Panik Atağı
*Agorfobi
*Agorafobi Olmadan Panik Bozukluğu
*Agorafobi ile Birlikte Panik Bozukluğu
*Panik Bozukluğu Öyküsü Olmadan Agorafobi
*Özgül Fobi
*Sosyal Fobi (Sosyal Anksiyete Bozukluğu)
*Obsesif-Kompulsif Bozukluk
*Travma Sonrası Stres Bozukluğu
*Akut Stres Bozukluğu
*Yaygın Anksiyete Bozukluğu
*Bir Genel Tıbbı Duruma bağlı Anksiyete Bozukluğu
*Madde Kullanımının Yol Açtığı Anksiyete Bozukluğu
*Başka Türlü Adlandırılamayan Anksiyete Bozuklukluğu
olarak sınıflandırabiliriz.
Anksiyete Bozukluğu her 100 kişiden 30’unda yaşamlarının bir döneminde görülebilir. Toplumda görülme oranı %3 olup, hayat boyu rastlanabilme oranı % 5 civarında saptanabilmiştir. Tüm kaygı bozuklukluklarının %12 sini oluşturur. Kadınlarda erkeklere oranla iki kat fazla görülür. Vakaların yarısından çoğu çocukluk ve erişkinliğe geçiş döneminde başlamaktadır. Yaşlılıkta en çok görülen kaygı bozukluğudur ( yaşlılıkta görülen kaygı bozukluklarının % 60’ini oluşturur).
Anksiyete Bozukluğu teşhisi konan kişilerin genelde çekingen ve bağımlı bir yapıları olup, kendilerine güvenleri azdır. Çoğu vakanın toplusal ilişkilerde arka planda durmayı yeğleyip, aşırı kırılgan, utangaç, eleştiriye çok duyarlı, çabuk yıkılan kişiler oldukları görülmüştür.
Anksiyete Bozuklukları’nda annenin gerilim ve kaygısının önemli olduğu düşünülmektedir. Vakaların çocukluklarında yüksek bir oranda anne baba ayrılığı (ya da vefatı) olduğu gözlemlenir. Zorlu bir çocukluk donemi geçirmişlerdir. Hastalığın birinci derece akrabalarda görülme oranı, normallere kıyasla 5 kat daha yüksektir. Yapılan bir çalışmaya göre hastaların % 30’unda, hastalığın stresli bir olayla başladığı belirlenmiştir.
Anksiyete Bozukluğu’nun tedavisinde ilaç tedavisi yanında , kişinin beklentileri, düşünüş biçimini değiştirme, gevşeme eğitimi, belli durumlardan kaçınma gelişmiş ise kaygıya yol açan etkenlerle yüzleştirme gibi yaklaşımların olduğu bilişsel tedavi uygulanmalıdır. Kaygıyı artırabilen kafeinli maddelerin (çay, kahve, kola, çikolata) azaltılması önerilmelidir.
Özel Arama